Çocuklu Erkekler: Eğlen At!

çok saygı değer Hergele'nin de gazıyla bugünkü nağmemiz çocuklu erkekler. şimdi ben burda size ne desem yalan olur, engin deneyimlerim çok fazla çocuklu erkeği kapsamıyor, ama şuanki nağmem çocuklu ve bekar bir adam olduğu için ister istemez kafamda bu dönüyor.

zaten görünüş itibariyle zıpır görünen bir adamın, çocuğunun olması ilk şok etkisini yaratıyor üzerimde. tabiiki boşanmış olduğundan emin oluyorum. genel olarak edepsiz olan yapım, evli erkekler konusunda son derece katı. her neyse, çevremdekileri saymazsak iki tane çocuklu erkekle münasebetim oldu. biri son derece alkolünde, işinde, iki haftada bir kızını görebilirse görme, varolan ilişkisini de türlü boynuzlarla sürdürme derdindeydi. yani bununla -çocuklu çocuksuz- bir cacık olmazdı. zaten olmadı da bir yandan pohpohlarken bir yandan da en yakın arkadaşıma ilan-ı aşkta bulundu hırt. avcunu yaladığını söylememe gerek yok sanırım.

buaralar gündemdeki çocuklu ise, pek şeker. yeme de yanında yat kıvamında. oğluna aşık, ailesine -kendi ailesine, anneyi karışıtırıp benim asabımı bozmayın!-aşık, işinde gece gündüz tanımayan bir adam. esasen bu çocuğuna aşık babalar içimizdeki anaç kadına dokunuyor biraz. dünyaya üreyin diye gönderildiysek, bu adamları görünce ay evet bundan daha çok üremeliyim. minik veletler yapalım şeklinde bir his uyanabiliyor. bende uyanmadı henüz, daha uzun sürede uyanmaz sanırım.

ama adam çekici geliyor insanın gözüne. oğlundan bahsederken gözleri parlıyor, elinde olan her şeyini ona vermek istiyor, çocuğun berberden, dondurma yiyişine kadar her şey fotoğraflarla belgelenmiş. velette küçük zaten o da insanın içindeki abidik gubudik duyguları ortaya çıkarıyor.

işinde başarılı erkeğin önlenemez seksapeline ayrıca değineceğim. o, bu yazıda olmamalı.

sonuç itibariyle ilgili babalar, kadınlarda özellikle ister istemez bir'' ah benimde babam böyle/böyle olsa'' diyen nöronları hareketlendiriyor. ilk aşkımız babamız zaten ona ne şüphe. bende ekstradan onun müzik zevkine sahip, o şekilde zıpır bir adam buldum mu zaten karşı koyamıyorum.

neyse üst taraftakilerin anafikrini kaptınız herhalde. ilgili babalar çekicidir.

UZAKTAN öyle canım! uzaktan! sorun şu ki, çocuğuna aşık babalar bana göre çok takdir edilesi adamlar. ayrıca çekiciler. ama yakınına yaklaştığınızda hiç zamanı olmayan adamlar. çünkü ya işinde, ya ailesinde, ya çocuğunda. benimki mesela hafta 4 gün çocuğunda.2 gün ailesinde hastalık problemleri nedeniyle. 1 günde arkadaşlarına destek köşesi kıvamında hizmet veriyor.

esasen bunların hepsi süper şeyler. takdire şayan-da sana yer yok! bana yok yani. 20dklık görüşmeler, sabah akşam telefonları. A-aa liseye döndüm bir anda. aklımda seks var ama yapamıyorum arkadaş. daha fenası olabilir mi?! adam yok ki kimle ne edeyim!?

kendisinin de açık yüreklilikle ifade ettiği gibi, ya ben kendisine siktir git orospu çocuğu *kendi sözleri* diyeceğim ya da o bana artık olmuyor diyecek. aradaki 11 yaşı hesaba katmıyorum bile. ben katmıyorum zaten, kendi kendime, yoksa kendisinde bir sıkıntı seziyorum bu yaş mevzuunda.

çocuklu erkekler bazen geriye dönük anılardan bazen ileri dönük planlardan dolayı çok çekici gelebiliyor. ama ben bile bir erkeğin hayatının merkezi olmak istemiyorum diyen nağmeci 5. planda da olmayayım arkadaş çüş ebesinin damı ya!

kendisini baştan çıkarıyorum, kıvraklığımı kullanıyorum ama yok yani adamın içi gitse de zamanı yok! ikimizin evinin arası 5 dk ondan bile hayır gelmiyor. aynı şehir aynı mahallede neredeyse LDR yaşıyorum.

çocuklu erkekler, çapkın ama boş erkeklerle aynı küme de yer alıyor sanırım. inceldiği yerden kopsun kümesi. geleceğinin olmadığını biliyorsun, ama o an onunla eğlenmek inanılmaz bir zevk veriyor.

eğer bu yüzyıl içinde tekrar yatay konuma gelmeyi başarırsak hatırladığım kadar iyi olup olmadığına bakıcam. 11 yaş gencimde olmayınca, unutuluyor, bana da yazık!

hadi hep beraber aforizma sıçıyoruz!

şiddetle desteklediğim Bana Koymaz'da süper bir yazı vardı yine. son dönem yeni nağmem olan çocuklu erkekler üzerine olacaktı. (-evli değil tabii- sevmiyoruz evlilerle cinsi münasebetleri.)

ister istemez uçsuz, bucaksız, arsız, daldan dala konmakta bir sakınca görmeyen küçük beynim beni orospu ruhlu erkeklere yönlendirdi.

ecnebiler bunlara man-whore diyerek bizi kurtarmış esasen bu uzun tamlamadan. batının ahlaksızlığını aldık ne de olsa sadece.

yüzyıllar öncesinden aforizma sıçan ve sıçtığı her şeye bittiğim sevgili oscar wilde -sevgili tabii ne sandın!- şöyle bir laf etmiş: ''men always want to be a woman's first love- women like to be a mans last romance.''
 yani diyor ki erkek kısmısı hep kadınların ilk aşkı, kadınlar da erkeklerin son aşkı olmak istiyor. şimdi burdaki naif aşk kelimesine tutulmayın. konumuz o değil.

cins-i latiflerin var böyle bir takıntısı yalan değil. kadınların efendi yerine piç adam tercihi de burdan geliyor zaten. içimizde bitmek bilmeyen bir uslandırmalıyım komutu var. switch off yapamıyoruz.
çünkü o sadece size değil, bize de zafer.

''bu herifin elinden bir uçan bir kaçan kurtulurdu, hatun naptıysa adam etti!'' var böyle şeyler. orda kadının tipi incelenir, çirkin denir, koca götlü denir, denir oğlu denir. ama o TAŞ devrinin nadide parçası adam nasıl ilkel -skorer- kabileden çıkarılır belli değildir. genelde bağlanan nokta kesin acaip numaraları var yataktadır. bu da kadın milletinin birbirini çekememesinden kaynaklanır zaten.

sonuçta kadınlarda var bir marangozluk ruhu, sizi gördüğünüzde beğenen, tapan kadın, önce saçınızda sakalanızda sonra her şeyinizde iz bırakmaya başlar. o da bir bu benim işareti olsa gerek

ama erkeklerde anlamlandıramadığım ya da fazla iyi anladığım başka bir mevzu var.

çok afedersiniz de amme hizmeti gibi ona buna çakma yaraşına giren adamı ben aliim nereme sokiim? sen zaten kamusal alanmışçasına bamya çükünü herkesle paylaşıyorsun. eee ne özelliğimiz kaldı? olmuşsun bir man-whore.

sen benim ilk aşkım olsan nolur be adam!

bu skorer adamlarla ilgili en iyi bildiğimiz, şaşmayan motto şudur: aldığın mal ne ise bıraktığın mal da o olacaktır.
adamın ruhu sefilse hep sefil. sen iki alladın pulladın diye asilzade olamıyor.

tabii yine de içimizde bir umut ışığı bırakmak istercesine, 1500 kere bölünen ve bir sike yaramayan bu yazıyı şu şekilde bağlayalım. ecnebilerden geliyor yine:

one woman's trash is another woman's treasure!

beni takip eden canlara bir not: konu sıkıntısındayım gençler, konum/anım çok ama hepsi böyle peşi sıra birbirine takılıp ortalığı hallaç pamuğuna çeviriyor. bi el atın a dostlar!


"i'm just a musical prostitute, my dear!"

genelde blogun durumu belli, ilişkiydi zarttı zurttu üzerine ama 24 Kasım'da Freddie Mercury'i anmadan geçemeyeceğim a dostlar!

R.I.P The King of The Queen

benim aşklarım hep seksle başlar.

yine günlerden bir gün -bugün- işe geliyorum, kendi kendime ekşi itiraf.com yaparken şunu farkettim ve dedim ki oh yeah bebeğim bugün bu konuyu yazayım.

sex vs love modunu biliriz. bilirkişiler - yaş ortalaması 17 olanlar- pek seviyorlar bu fuckbuddy muhabbetini. ama konu bu değil bunu ztn aşağılarda bir yerde yazmıştık. (tık kim acaba ben ve saz arkadaşlarım!)

iğrenç, bir o kadar ilginç bir huyum var ki kadın kısmında olur mu pek bilemiyorum, zira bizim kadınlarımız çoğunlukla göster ama elletme, ellet ama bahsetme, bahset ama sonra kesinn inkar et konusunda uzman. neyse bende durum görüldüğü üzere biraz ters işlio. bu aralar daha kurak olsada topraklar her daim bir aksiyon var. birkaç yılın -9- birikimi ışığında şunu farkettim ki; ben aşık olduğum (aşk ne yeaaa) adamlarla yatmıyorum. yatıyorum adama aşık oluyorum.

şimdi bunu sülük herifler yazısındaki sülük kadınlar klasörüne koymayın.
adamı barda görüp eve getirip, üstüne de hadi yiğidim sana bi kahve yapayım olarak algılamayalım, lütfen ama!

adamdan hoşlanıyorum, evet bir şey var ama yatana kadar adını koymaktan kaçınan taraf ben oluyorum genelde. mahmut ve ahmet eşit derece hoşlandığım, flörtün dibine vurduğum insanlar ve hatta mahmut tipik bir husband material diyelim ki.

mahmut yattık biz neyiz? olmuyor. mahmutla yattığımda yeterli verimi alamadıysam vasat bir seks hayatımız olacağı zaten belliyse mahmutu öpüp, boş kaldığım zamanlarda arayacağım listesine atıyorum.

ama diğer yandan sevgili ahmetle çarşafları yakıyorsak oowww bebeğim işte o zaman ahmet e bir oynamak bir oynamak öyle böyle değil.

muhtemelen birçok hatunda vardır bu durum önceliğin ne olduğuna göre de değişir.
bana evlilik pms zamanlarında sempatik görünüyor o da zaten ayda yılda bir onun haricinde daha bir cabbarım. - cabbar deyince sizinde gözünüzde böyle bıyıklı tesbihli fln bi tip belirmedi mi? valla öyle değilim yıllardır özenle lazerlere para döküyorum, bildiğin cillop amaaan neyse karıştı yine-

aslında adamlara da yazık şu noktada şöyle bi düşününce yatak performansına göre puanlamaya tabii tutulup, ciddiyetine o noktada karar veriliyor.

diğer yandan cidden oh bebek yatakta süperiz diyerek 3 yıl gitmiş bir ilişkimin oluşu, adamın evlenmeye göz kırpıp benim kaçışım çok daha ilginç bir macera sanırım. bilemedim.

aşk+seks güzel aşkın nolduğu konusunda bir fikrim yok ben daha hormonel düşünüyorum yani düşün penisim olsa neler yapabilirim şu hayatta?!!!
duygusal boyut çok daha farklı diyenlere evet haklısın katılıyorum sana puanım 9 kanka diyebilirim. ama bi düşünün nolur ya seks gerçekten iyi değilse o ilişkinin iyi olabilme ihtimali nedir?!

sülük herifler

şu kayıtlı 21 kişiden ve varsa bu blogu takip eden hiç kimse -senden ekstra çaba beklerdim Telekinesis- sikine sallayıpta bana 'hadi yavru şunu yaz bari' demediği için, bugün modumda orta şekerli olduğu için ben bir şeyler sallayacağım.
hadi bakalım. bu da size ceza olsun, yelpazemiz geniş diyorum kimseyi inandıramıyorum.


yabancı erkeklere kurban olurum gibi bir yazı düşünürken en yakın ve başbelası arkadaşımın dramı sayesinde sülük ve sümük erkeklere döndü yazı konusu bir anda.
kadın kısmının sülüklüğü daha beter oluyor kabul ediyorum. vakti zamanında sessiz telefonlar, sonrasında flört edilen kadının tacizine devam edebiliyor, stalker durumları olsun, arabaya vandalizm girişimleri olsun yapılıyor yani...

insan değil mi hepsi aynı bokun soyu en nihayetinde. her neyse amaç hatun kısmının sırlarını açık etmek değil şuanda. badimin gönlü olsun diye erkek kısmından dert yanmak.

son dönem başına eski alan adamların, umutsuz kıskandırma girişimleri, umursamıyorum seni tavırları pek gülünç halde. gülünç ama amacına ulaşıyor. ben burda arayıp saydırıyorum, beriki napsam da canını yaksam modunda.

biz kadınlar da kolay gaza geliyoruz. adamın amacı belli, sen de farkındasın neden moda giriosun diye sorarlar adama. soruyorlar da..ne bokuma yaradı bu sormalar.
aynı tas aynı hamam.

ha ne dioduk erkeğin sülük ve sümüğü. bu versiyonlar saygı kırıntılarını da kuşlara yem ettirirler. ağlarlar zırlarlar yemedi mi bağırıp çağırırlar olmadı mı, göz önünde flört ve yurdumdaki abaza/varoş kızlara amme hizmeti gelir. o değerli çük herkesle paylaşılmalıdır. bir de bu dönemde erkeğin karakterinde kısa süreli ve ani değişimler yaşanıyor. adam mesela tam bir ev erkeği, bir anda gecelerin adamına dönüyor. tam bir ilişki erkeği bir anda doğuştan puşt-muş gibi oluyor.

bu iki kısmada hastayım, ağlayan zırlayan kesim 1 dk içinde olsa vicdanımı sızlatırken 2.dk da tokatlayasım geliyor. siktir git başka köşede ağla. tamam ıkıldıyo olabilir aman erkeklerde ağlar ay çok romantiksin falan diye de bu değil genç arkadaşım olay. maksimum alacağın - o da karşındaki cidden zavallıysa- acıma seksidir, o yani.

playboya dönüşenler daha sikko. sanırsın son 25 yıldır nerde akşam orda sabah modunda bilumum mankenleri götürüyor. halbuki biz biliyoruz dün gece ezel izlerken bi parmağını emmediğin eksikti. kime bebeim bu havaların?

yapmayın genç ve yakışıklı arkadaşlarım. biz biliyoruz bunları. yaratacağınız etki 1 dk, utancı ve dedikodusu bir ömür.

buralar pek karışık, yazı 1200 kere bölündü. sikko bir yazı olduysa kusura bakmayın canlar.

istek mektupları en kokulusundan

gecenin bir vakti ay şunu da yazayım, ay bunu da yazayım diyorum sonrasında ya unutuyorum ya yeterli verimi alamıyorum yazdıklarımdan böylece kayıtlar kısmında birikio onlar.

var mı fikri olan? alanımız geniş illa ki uyduracak bir şey çıkar fikirlerinizi bekliyorum...


blog girişimimi dibinden bombalıyorum sanki ama hadi hayırlısı.

PMS'in Ayak Sesleri

Buaralar yakın bir arkadaşımın tabiriyle şu haldeymişim 'pembe panjur'hayaliyle, 'kendi pimapenli dünyam' arasında kısılıp kalmışım. güzel bir özet aslında baktık mı, ben ki evlilik ne yeaa derken 'ay artık aşık olmak istiorum böhüüü' modundaydım, çocuk ne yeeeeaaa derken 'ay yerim lan bunları ben de 3er 5er doğursam mı' modundaydım.

Bu modların sonradan baş belası PMS kaynaklı olduğu anlaşıldı da pimapenli, huzurlu günlerime döndüm. Bu dönüş bana biraz pahalıya patladı tabii sağlık sorunlarında tavan yaptığım dönem, ettiğim bedduaların kıçımı tırmalayışından da olabilir.

Her neyse bugün bir konuda belirlemedim esasen şuan gelişine yazıyorum. zira sigarayı bırakma girişimlerinden birindeyim ve algılarım sonsuz kapalı.
gencimiz kuru sulu demeden her şeyi tüketiyor. kısfmet. bir süre anlayış, plz.

sevgilisi olan, sevgilisinin her ay pmsi ile uğraşan erkeklere şimdiden sabır diliyorum. zira ben kendimi çekemedim, böyle biriyle uğraşılmaz dedim ki benim yöreme yurduma pek uğramaz bu tarz karın ağrıları.

o pms ki kadını ağlatan, kadını bir total bitch 'e çeviren, kadını 100 kaplan gücündeki bir sinir yıpratıcıya dönüştüren şey. hormonel aktivite gurusu.
pms dediğin bütün dişleri yerli yerinde duran ve kan kokusunu buram buram iliklerinde hissetiren bir şeymiş.

önlemi nedir bilemiyorum. iyi bir orgazm mı, 10 kaplanı evcilleştirecek dozda bir antidepresan mı, kendi kendine telkin mi ama şunu biliyorum. yazık bu adamlara ya.
he tabii kullanım şekline göre çok isterseniz sevgiliyi canından bezdirip, o zamana kadar yaptıklarını fitil fitil burnundan getirme bahanesi olarak kullanabilirsiniz.
şekerim pms'ten yoksa seni seviyorum biliyorsun diye de timsah gözyaşları dökebilirsiniz. tasvip etmiyoruz tabii o ayrı.

bu yazının dandikliğini mazur görün, söz daha eğlenceli bir şeyle döneceğim.

Eski Sevgili Diyeni de Eski Sevgiliyi de...

bazı günler olur insan artık hayal kırıklığından mı dersiniz, sinirden mi dersiniz, çaresizlik mi dersiniz, ne derseniz kabulüm. ama ben siniri kullanmak istiyorum şuanda.

evet bazı günler olur ki insanın sinirden kendini sikesi gelir, oraya buraya taş atıp karşı tarafı sikemeyeceğinizden, içten içe böyle bir öfke bombardımanı gelir.

burdaki konular çok suya sabuna dokunmadığından toplumsal meselelere girmiyorum ama benim meselem her daim, bitmez, sinir bozucu meselem eski sevgilim.

kendisinin ağzına şepeşilleyi çakamadığımdan, sinirimden burda bitiyorum.

derdim nedir? eski sevgilinin durup durup hayatıma müdehalesi. gayet hoş bir herifle flört ediyorum, bana kalkmış yemek hazırlamış, inceden bir müzik, ortam güzel problemsiziz, muhtemelen güzel bir sevişmeyle de noktalayacağız bu geceyi.

yok ama radarını takmış, sikini ona buna sokmayı marifet edinmiş, yanına bir de kız arkadaş eklemiş, saf puşt eski sevgilim o an o ortam da kesin arayacak. napıyorsun diyecek, sen yoksun diye bunlar var ne yapabilirim diyecek, eski sevgiliden tost olur o kadar kıvamında olan bana arkadaş kalsaydık diyecek, şaklabanlığa vurup e bi sevişseydik diyecek.

sinirimden cidden kendimi beceresim geliyor. ya manyak siktir git. iyi kötü yaşadık kabul, uzun da yaşadık o yüzden adamın her numarasını biliyorum, ama seni başka bir karının üstünde düşünmek istemiyorum, bu görüntüden hoşnut değilim.

derdin ne lan, sadist misin? ben sana beraber olduğum herifleri anlatıp, egona ordan burdan vuruyor muyum? görsel malzeme veriyor muyum? senin derdin ne?!

yapmayın, etmeyin, gençler kendini genç hissedenler koparın şu göbek bağınızı artık ya, eski sevgili eskidir. bırak güzel günlerle anayım seni, sinirden kudurup, sigara üstüne sigara yakmiim.

düşün lan yakamdan.

bir serzenişin daha sonuna gelirken;

-buaralar flörte meylettiğim her erkek bana yemek yapıyor, üstüme pikeler örtüp aman sen üşüme, yeter diyor ne tatlılar!
-eski sevgili, çükün kalkmasın e mi!
-istanbul'da ne iğrenç bir hava var canlar, kışı kışkışlamak namümkün artık.
-buaralar sevişmeler çok keyifli ama o bir gerçek.

Şirrete Bağlamak

son dönemde içine girip bir türlü çıkamadığım bunalımlarımdan sanıyorum yavaş yavaş kurtuluyorum. gerçi bu soğuklar daha ağır aksak hareket etmeme neden oluyor ama olsun.

bu sefer sağlam yapıcam ve hayatıma bir süre kimseyi sokmicam, Evren'e mesajım net beni daha çok çıtır çerezle uğraştırma biri varsa bekliyorum gönder-idi. Lakin Evren beni hiç sallamadı, flörtten uzak tutukça kendimi daha çok saldım, daha yabanileştim, daha bi uyuza bağladım, eve gitsem daraldım, dışarı çıksam daha çok daraldım, öyle bir hırçınlaştım ki dost meclisinde bi sevişte kendine gel gibi geyik muhabbetler çevirilir oldu üzerime, dostlardan soğudum.

Evren'in bi tarafını öpiim, flörtlerime dokunulmasın. nasıl bir can nasıl bir kan o flört. öyle hadi iki drink atalım, üstüne yatağa atlayalım değil, hadi birazcık o da var ama esas mevzu o değil. ailesiyle bile flört eden biri olarak bu işten uzak durmam ne derece meşakkatli oldu ne siz sorun ne ben söyleyeyim.

teflon tava özelliğinde yazdığım abiyle tekrar bi münasebette bulunduk, aynı eğlence tam gaz giderken 29 u bitiren çıtırımızın bu kız beni kafalamasın paranoyalarında bir gıdım ileri gidemediğini görmek beni mutlu etti. insanlar değişememiş ben onları boşladığımdan beri,pek de bir şey kaybetmemişim demek ki.

muhalefet gittiğim kuaförlerde 2 saat etkiye maruz kalınca bir kan geldi suratıma, bok gibi para döküp az biraz gittiğim spor salonunun etkileri 'az-biraz' bünyede kendini gösterdi, ve ayların sevişememesi son bulunca çiçek açtım a dostlar.

sevişememek ne kötü şeymiş, uzun süre maruz kalmadığımdan ne denli boktan bir durum olduğunu bilemiyordum. varmış böyle bir şey gerçekten. güzel ve çirkin'deki çirkin'in sorunu buymuş meğersem 2 sevişse yakışıklı prense dönüşebiliyormuş.

dünyevi zevklerin dibine vururken bunun en hırslı örneğini gösterirken, ex sevgilinin telefonlarda sulu zırtlak ağlayıp aslında çiçekten çiçeğe bal alırken basılması üzerine yerler o durulmaları dedim kendime.

ve Evren sana laflar hazırladım: Varsa bir aşk gönder ama o sırada oturup bekleyeceğimi düşünme, çıtır çerezlere de selam ederim.

çünkü şöyle bakıp bi düşündüm de arkadaş bekleyen halim çok afedersiniz 31 olsa çekilmez. ne şirret ne iğrenç birisi oldum ve bak şimdi ne tatlıyım.

sevişin seviştirin. etkisini göreceksiniz!

Animatör ve Aldatmaya Göz Kırpma

Aklımda yılların eskitemediği kan bağsız kardeşimin bağımlılık sorunu vardı ama son dakika gollerinden biriyle yine yeniden aldatmaya dönmek istedim. bu sefer aldatan değilim umuyorum bir sonra ki gelecek adamda bu huyumdan da kurtulmuş olacağım. zira hırsızlar hırsızları iyi tanır misali geçenlerde vuku bulmuş başka bir olaya değinmek istiyorum.
-biraz daha kassam TRT ye spiker diye girerim bir yazımada da -katil zanlısı- dedim mi cv'imi göndericem-

yıllar önce bu abiyle -ki kendisine animatör diyelim- ( aslında animasyonla uğraşıyor ama zevzek arkadaşlarımdan biri kendisine animatör lakabını uygun gördü)bir fuarda tanışmıştık o gün bugündür özünde arkadaşız. 3 yıl önce bir doğumgünü vesilesiyle ufak bir kaçamağımız olmuştu. ikimizde bekarız, güzel içiyoruz, anlaşıyoruz falan ama o noktada kalmıştı.

hani bazı insanlar vardır, süper anlaşırsınız, yatakta da iyisinizdir ama ilişki için sevgili demek için bir şeylerde eksiktir. heh işte o insanlar bizdik.
her neyse, geri kalan 3 yılda süper geyiklerimiz, ara sıra kahve içmelerimizle politik ilişkilerimizi devam ettirdik. ne zamanki kendi yurtdışına taşınmaya karar verdi işte o gün bir tavşan halini aldık. medeni insan görünüşümüz gitti tuhaf bir şey geldi yerine. yine öyle duvardan duvara değiliz ama kendisine 'biz niye bıraktık bu işi böyle ot gibi olduk.' sorularını sorar buldum kendimi. sonradan düştü ikimizinde sevgilisi vardı diye.

gerçi kendisinin yeni bir sevgilisi var. gavuristan'a beraber yerleşeceği. neyse konu bu değil alakasız uzattım yine. konu şu bu abiyle 'yine mükemmeldi' anlarımızın hemen sonrasında sevdiceği aradı. mutlu mesut etsin o ayrı.

ufak bir shhh işareti sonrasında ben sigara içtim o içerde muhabbetini yaptı. totalde baktığımızda kimse yara almadı. aldatmak mı e sonuna kadar, haklı çıkardığım bir nokta yok aslında.

sigara içtiğim anlarda düşündüm bi kendi kendime, sonradan çözdüm niye bütün eski erkek arkadaşlarım bana öküz diyor, niye kıskanmıyorsun diyor.

neden uğraşayım ki, al işte adamın ilişkisi var hatunu seviyor ama benimle o anda, kızın haberi yok. yapacak bir şey var mı, yok! bende zamanında pek çok kez boynuz yemiş biri olarak artık saldım çayıra.

özellikle kadın milletinde bu gözün dışarda olması daha bi fazla aslında. erkekler daha bi tabir-i caizse sik sok peşinde. kadınlarda daha iyisi de vardır lan bunun modu var. ''kesin bunun bir üst modeli vardır.'' mottosuyla algılar sonsuz açık. şuan bile yanındakiyle evlenebilecek, ama daha iyisini buldu mu gözünün de yaşına bakmayacak 1 milyon hatun kişi bulabilirim.

aslında özet geçip duruma bakarsak, hepimiz o an için yanındayız sevdiceklerin bir nedenden dolayı, daha iyi bir nedenle değiştirilene kadar. kimi tabii sıkılıyor nereye kadar daha iyi model deyip evleniyor, kimi uğraşmıyor evlilik işleriyle, kimi de görünmez baskıdan razı oluyor elindeki modele. yapacak bir şey yok.

şimdi soruyorsunuz ya bana neden kıskanmıyorsun diye -tam da bu nedenlerden dolayı-kıskanmıyorum. adamın beynini yiyip o an'ın içine sıçacağıma koyveririm gider. ister benimle olur ister başkasıyla, başının etini yiyince, telefonlarını kurcalayınca, baskın basanındır yapınca değişiyor mu bu gerçek?! hayır.

so what!

Magic Fingers: Bir Efsane Burda Biter

23.8.10 yazar D.M 0 bence..
Öyle bir ruh halindeyim ki bu aralar ''bok yeme oturla, kalk gidelim'' ikilisi ruhuma ilişmiş, iliğimi kemiğimi ve çevremdeki herkesi sömürür modda. haliyle ne yazasım ne okuyasım gelmiyordu buaralar.

ama birkaç konu biriktiriyordum. boş durmadı bu bünye elbet, yedi, içti, yattı, yatanları dinledi, bir nevi güzin abla oldu -sadece onun daha edepsizi-!

geçen pazartesi 'magic fingers' lakabını hakkıyla kazanmış ve o lakabı sonuna kadar çarçur etmeyi kendine görev bilmiş eski erkek arkadaşımlaydım. kendisinin son zamanlarda ki performans düşüklüğünü, yurtdışında bir festivalde kuru sulu ne varsa suyunu çıkarmasına bağlıyordum ya da yılların yorgunluğuna ya da hiç olmadı hep alkollü gecelerimizin sonuna. lakin bu sefer çileden çıkarttı beni.

son dönemlerdeki 'e ben nolcam?' soruma verdiği vurdumduymaz 'sonuçta zevk aldın!' cevabının bile ötesine bir rezaletle beni başbaşa bırakıp fuckbuddy, ex sevgili vs ne derseniz tanımına bambaşka bir boyut getirdi.

gocunmadığım ve hatta bazı insanlara uygulamayı sevdiğim en önemli kozum ve gaza getirici unsurum olan oral seks sırasında boşalıp, üstüne bir de sigara içerken boxerını giyip yaa festivalde bilmem neydi şöyle içtik böyle içtik diye anlatınca ben delirdim. utanmasam 'sen istyor duj vercek 50 dolâr daha!' dicektim.

arkadaşlar gençler yapmayın, etmeyin gözünüzü seveyim. ortada bir güzellik var karşılıklı bir zevk var, hep bana hep bana olmaz ki!

kendisinden istediğim atla deve değil,güzelim pazartesimin içine sıçmayıp, beni yarı yolda bırakmaması. hadi bıraktı gerisini bende hallederim de oraya kadar bile getirmedin be yavrum. köprüyü geçemedik bile. bir değil iki değil bu nasıl iş?!

el insaf 32 yaşına gelmişsin ben mi öğreticem sana bazı şeyleri? kendisine sormak istiyorum bazı bazı. bebeim sen böyle hayvan değildin neler oluyor bize, neler oluyor gülüm?!


bu kaydın; seks sonrası sarılıp yatmaktan nefret eden bir hatun kişi tarafından yazıldığı düşünülürse, işimiz gücümüz romantizm değil yavru kuş. daha dünyevi, daha maddi bir şeyden bahsediyorum.

Teflon Tava Özelliği

Bir süredir yazamıyordum. Gecenin bir körü aklıma bir - iki konu geliyor, sabah işe yetişeceğim diye ağzım yüzüm dağılıyor e tabii o sırada blog kimin aklına geliyor.

Her neyse bu sefer unutmadım. geçen haftalarda alakasız birisiyle beraberdim, bütün hafta güldük ettik, eğlendik, devamlı konuştuk, devamı geldi, gayette eğlenceliydi ve lakin bu durumların sonrası çok kıl oluyor.

mesaide her sıkıldığım anda adamla konuşabiliyorken, yattıktan sonra toz oldu ortadan. şimdi dersiniz aman öyle deil midir hepsi, taktik hani nerde falan filan. ben taktik insanı değilim, bilirim ama uygulayacak kadar kasamam bile kendimi. istiyorsam ararım, istiyorsam yatarım, istiyorsam da basar giderim, net. - hani alkış?!-

ama bütün bunların devamında şöyle bir hissiyat da oluşuyor bende. adamla yattım, iyi güzel, aramak istiyorum, sıkılınca yine aynı şekilde dürtmek istiyorum AMA yapamıyorum neden? çünkü 'kız yapıştı bana' imajı olmasın diye.

yeni tanışılan biriyle beraber olmanın en pis tarafı bu. yakın bir arkadaşım tarafından bana yapılan yakıştırma olan 'teflon tava' özelliğimi karşı taraf bilmiyor zira.
normal şartlarda beni iyi tanıyan biri ona mesaj attığımda cidden sıkıldığımı vs bilir. amaç bir şeyler talep etmek değildir, kesindir. ama bu durum harbi can sıkıcı.

belki orgazmlarım tavan yaptı tekrar istiyorum, belki başım dertte aklıma geldin aradım, belki bir tek senin bilebilecein bir şey sorucam, kime bu havaların arkadaş? çükün de altından değil netice de bu kadar, bulunmaz, ulaşılamaz olduran ne senin ben anlamıyorum ki?

tabii siz erkekleri de anlıyorum bu noktada, beraber olduğunuz kızın sonrasındaki baskısı, ilgisi hatta sanırım doğru kelime beklentisi sizi ister istemez tümevardırıyor. sanıyorsunu ki herkes sizi kafalama peşinde, ama değil.

yağlanmayan, yapışmayan bünyelerde mevcut sakin olun ve elinizdeki o silahı yavaşça yere bırakın.

Liste Erkekleri: Ütopik Prototipler

Liste erkeklerini bilirsiniz ya da bilir misiniz? gerek hollywood'un, gerek masalların hatta farkında olmadan babalarımızın gayri ihtiyari bize ittirdiği olmazsa olmazlar.
iyi eğitim, iyi aile, iyi iş, iyi karakter... tabii ipi kopardığımızdan beri iyi seks, iyi aşk, iyi giyim, iyi bilmem ne(ler).

Şöyle bir aşk hayatıma baktığımda istatistiki pek bir durum yok. adamların hepsinin ortak noktası benim. karakter, kariyer, tip, müzik zevki hepsinin birbirinden alakasız. tsm dinleyeni bir yandan chillout dinleyeni bir yandan metal dinleyeni bir yandan hatta cengiz kurtoğlu falan dinleyeni en başka taraftan dahil olmuş dönem dönem.

Sizi bilemem benim için eğitim, kariyer -başarıyı çekici bulanlardanım ben-, aile -anneye saygıda kusur etmesin ana kuzusu da olmasın/ aile de üni. mezunu olsun bilmem ne-, müzik zevki- temelde aynı şeylere meyil edelim-, politik görüş - farklı noktalarımız olsa da bunda da temelde bir olalım vs vs... absürd takıntılarım var. hak veren olur olmaz onu bilemem benim blogum nasılsa bu gelişine güzel yazarım.

Listede ki her özellik artı puan verir adama. lisede, hadi evlilik meraklısı değilseniz ya da benim gibi aa bu iyiymiş deneylimcilerden değilseniz biraz dikkat edersiniz bu listeye. yavaş yavaş mezuniyetti, işti derken daha bi gözünüze batar bunlar, her eksi alan hane daha çok soğutur adamdan.

bir yandan kurulan aşağı yukarı bir erkek/ilişki prototipi var diğer yandan adama hissedilen karşı konulmaz çekim. biraz allak bulak eder kafayı.

benim prototipin vücut bulmuş halini yıllar önce buldum ben. yok aşık olmadım olduysam da hala inkar ediyorum elimden de kaçırmadım efsane aşkta yaşamadım. kendisiyle 3 ay zorunlu olarak takıldık. neden zorunlu abi yurtdışında yaşıyordu zira. LDR'a olan aşkımı anlamadıysanız tekrar söyliim bana göre uzun mesafe ilişkiler saçmalıktır. yürütene saygım sonsuzsa da ben bir tarafıma güvenmiyorum. (bu abiye bir ara geri dönücem) neyse...

geçenlerde öyle biriyle tanıştım, liste açısından pek iyi özellikleri yoktu beni tatmin etmiyordu en azından. ilk ciddi buluşmamızda zaten pek bir çekim olmadığına da karar verip evet listeye uygun değilse zaten ''klik'' etmeyiz de dedim kendi kendime.

hala emin değilim, birçok şeyimiz uymasına, gelecek vaadetmesine rağmen 'klik' etmedik mi yoksa saçma -ki bana göre çok mantıklı- takıntılarım yüzünden mi 'klik' edemedik...

Sanırım her seferinde bu sefer listemin dışına çıkmicam dememe rağmen hep burnumu bir yerlere sokuyorsam benden de bir halt olmaz.

Şöyle bir yer istiyorum, ''uğraşmanıza, yontmanıza gerek yok, istediğiniz erkek tam da burda alın gidin %100 müşteri memnuniyeti'' mottosunu benimsemiş bir market. imkansızı istiyorum değil mi? bence de kesin öyle...

Aslında mükemmel erkek/ilişki peşinde de değilim. Kafamdaki adam nerede? onu bulamıyorum sadece.

duvara karşı: fuckbuddy

fuckbuddy kavramı almış başını giderken kimi tü kaka deyip, kimi aman hacı süper moduna girerken, e kızlarımızın çoğu ay çok leeeş kıvamındayken bende bir şeyler karalamadan duramadım, nağmelere doyamadım.

tabii sevişmiyorsanız diyecek bir şeyim yok lakin eğer ki vakti zamanında sevişmelere doyamadıysanız, karşılıklı fikir(!) alışverişlerinden hoşnutsanız kendinizi nadasa bırakmak ama isteyerek ama şartlardan zorlamaya başlıyor bünyeyi. böyle bir sinir harbi, böyle bir memnuniyetsizlik, böyle bişiler falan. çekilmez, iğrenç kadınlara dönüyorsunuz. ahlak kumkuması olanlarda ''yavru bi sevişte kendine gel'' demiyor.

fuckbuddy olayına gelirsek, eskiden adı fuckbuddy değildi tabii bunların ''ilişkimiz belirsiz''ci adamcıklardı bunlar, ilişkiye asla hazır olmayanlar. halbuki ben gerçek mutluluğu gülüyoruz, eğleniyoruz, sevişiyoruz ötesine katlanamamcılarda buldum. tabii duygusallığı da bir köşeye fırlattım.

fırlatışlar, her zaman o kadar kolay olmuyor. arada tutulduğum, arada acaba çift olaydık mik-kem-mel olmaz mıydık diye düşündüklerim olmadı değil. sevdiceklerin en uyuz benim en sevdiğim huyum herhalde olmayacak ortamdan, adamdan bir şekilde uzaklaşmam. 1 haftalık mazoşitlik sınırındaki acı çekmeden sonra doğan güneşe dönmem, öyle bir sessizlik, öyle bir başlangıç aşaması, fingirdemelere doyamama durumu...

konu bu değil aslında, konu bu kadar boka batırılan fuckbuddy müessesi. klimalı aile salonu tadında bir kavram bu aslında. bir adama kendini, çevreni vs tanıtmak istemiyorsun ona mecalin yok, kıskançlıklar, karşılıklı yontma işlemleri için de şevk yok.

sonuçta zamanında sevişilmiş, duvardan duvara vurulmuş, gayet iyi anlaşılan,eğlenilen ama olmayacağını bildiğin bir adet ex alıyorsun ya da sevişilmiş, doruklara tırmandırmış ama uzun vadede işe yaramaz birini alıyorsun
bir iki muhabbet, bir iki orgazm, bir iki orgazm sigarası, sonra keyfe göre yatıya kalıyor ya da evden sepetleniyor. pijamalarını çekiyorsun, dondurmanı alıyorsun oturup dizini izliyorsun. sinir stres artık yok. muhteşem bence.

arkalardan bir iki nağme duyar gibiyim, ama o sana çiçek almicak, ama o sana sarılmicak seviştikten sonra fln diye... benim için sıkıntı yok. zira erkeklerin olay sonrasında bana dokunmasından, sarılmasından nefret ederim yatakta oturup ıvır zıvır geyik yapmak, bir sigara içmek ya da ne biliim kıçını dönüp yatmak daha güzel geliyor bana. çiçek zaten alınmasın hiiiç dert değil. kendime istersem alırım 3 gün sonra solup atmaya kıyamicam bir köşede çüricek bir şey için masraf gereksiz. (yine de şu meyve sepetlerine tav olabilrim bak.)

velhasıl, fuckbuddy candır. geçen gün geldi kendisi oturduk bir iki bir şey içtik muhabbet ettik, olay sonrasında yayılıp, piyasaların durumunu tartışırken 2 sigara tellendirdik, duşa girdik, iki muhabbet sonra evden çıktı. yaptım kahvemi aldım çikolatamı oturdum grey's anatomy izledim. hayatımda huzurlu olduğum anlardan biriydi. minik kedi bacaklarıma dolanıyor, bir boxer bir tshirt oturuorum sıfır tasa.
fuckbuddy candır can!

patronla nağme!

bir süredir o konuyu mu yazsam bunu mu yazsam diye düşünüp duruyorum. biraz da yoğundum buaralar aslında. iş değişikliği vs sallapati gidiyor hayatım. ama iş değişikliğinin en güzel yanı genç patronlar. yok yok geleceğim nokta ayartılacak patronlar değil. patronlarla sınırlar, patronla ilişkinin batırıp çıkardıkları vs.
öyle çok hayatı sömürmüş biri değilim. iyi aile, iyi eğitim, başlangıçta bir iş, bir sürü iyi kötü ilişki, 4-5 sağlam arkadaşlık kıvamında gidip geliyor hayatım. şimdi yazacaklarım daha çok gözlemle alakalı sanırım - e biraz da vardır benim de burnumu soktuğum nağmeler tabii ki-.

patronla aşk ve hatta aşkı geçtim seks, pek tavsiye edilen bir şey değil. tabii tavsiyeyi kimden alıyoruz bunu da düşünmek lazım. avcı ruhlu bir arkadaşınızsa amacı/tavsiyesi farklı,amazon ruhlu bir arkadaşınızsa çok başka olur konuşulan konular. sanırım ben amazona daha yatkınım aman paramı kazanayım, aman kimseye muhtaç olmiim bu tarz naneler, ama patronu beğeniyorsak da hay hay buyursun gelsin, baştan aşağı prensipte değilim.

ama patronla meşk biraz rahatsız edici sanki, aradaki çizgi nerde başlıyor nerde bitiyor, adam bir sürü kadına fingirderken sana da göz kırpıyor, iş icabı mı yoksa iş(!) icabı mı? ne icabı şimdi bu? hele bir de abayı yaktıysanız buyrun bir de burdan yakın, zira o hararet sönmez başka türlü, iyice harlamak gerek ateşi.

yakışıklı ve yaşça yakın patronlarıma tek tek basaraktan bade süzerekten göz kırpıyorum ama zaten ayrı yerlerdeyiz bunu da biliyorum. yine de burdan hepsini öpüyorum tekrardan.

biterken, var olan birkaç patronla meşk eden tanıdığımın sonları hiç iyi bitmedi, parasını almadan çıkanlar, adamın binbir sevgilisinin yanında 3. sınıf metres rolünü oynayanlar vs. ya eşeğinizi sağlam kazığa bağlayın, ya da patronunuzu fantezilerinizde yaşatın. gerçek hayat sana kazığı sokuyor yoksa anacım.

jest adamı: orospunun tövbesi tutmaz

bizim oralarda göte göt denir bildin mi? bildim bildim de her defasında bile bile ladesten sıkılamadım gitti. nerde arızalı adam var elimle koymuşçasına bulmayı kendime her daim görev edindim, görev bilinicimide hep yükseklerde tuttum. anlatsam benim yerime sen ağlarsın okuyucu ki zaman zaman bu çatlaklara değineceğiz. şimdi ki lise yıllarından kalma bir nağme.

lise dediğin nedir ki herkes romantik, erkekler fake bunlar fake şeklinde bağırmasına rağmen skor peşinde, kızlar desen naptığı belli değil. bir gün bakıyorsun evleneceği adamı bulmuş bir gün bakıyorsun yan sınıftaki yakışıklıyla fingirdiyor. hepimiz yaptık. dürüst olun. lisedeki nağmem yakışıklı değil ama sempatiğin sözlük karşılığı bir herif tam bir jest adamı ama baktın mı tam bir patates kafa. millet hoşlandığında ayy bu ne derken, türlü jestlerine maruz kalınca yelkenlerim dibi boyladı. kendisinin beni süper liseden kendi tabiriyle 'melek' gibi bir suratı olan kız için bırakması 1 ayı buldu. orospuya tövbe tutmazmış aynı hatayı bir sonraki yaz bu seferde yatakta maharetli bir abla için terkedilmeden hemen önce yaptım. yıllar geçti kimi için ben melek suratlı oldum, çoğu için yatakta maharetli oldum. jest adamının çağın illeti facebooktan bulması bir tık ötesindeydi. uzun bir süre öylece köşelerde kaldı arkadaş listeme +1 oldu. yalnızlık anlarına denk gelince de aynı klasik yakışıklı değil ama sempatik jest adamı kılığında burnumda bitti.

e dedik yıllar geçti 2 kahve içer lak lak ederiz. ben ki listemi hatırlamıyorum artık 3-5 kişinin yardımına ihtiyaç duyarım, nasıl oldu da bu tongaya düştüm anlamadım. kahveler oldu yemek, yemekler oldu gece msglaşmaları, mesajlar oldu işyerine yapılan 'hadi kahve içelim' teklifleri. e dedim güzel gidioruz. sabaha karşı bir miktar alkol sonrası açılan telefonlar, ilan-ı aşklar falan. acabalarla donattı dört bir yanımı.

tabii bütün bu durumlarda her ne kadar lisede olsakta insanı kıllandırmayan bir durum yok değil, atalarım demiş 7sinde neyse insan 70inde de odur diye. nedeeeğğğnn nedeeğğğğn dinlemiyorum yüzyıllar önce bilgece laflar sıralamış insanları, bende bilmiyorum.

her neyse uzattık yine. jest adamının son bombası tipik bir liseye dönüş yaşattı bana. onunla yattım kalktım falan şeklinde arkadaşlarla yapılan ego masturbasyonuna dönmüş olay. burda komik olan nokta öyle bir şey olmaması. şimdi burda kendimi aklamaya çalışmak gibi bir derdim yok. bizbizeyiz hayvani bir şekilde sevişmiş olsak seviştik derim. laf aramızda merak etmiyor değildim.

kadınların kendini aklamaya çalışmalarını çoğunlukla komik bulmuşumdur. bu tarz dedikodular çamur at izi kalsındır. yıllar sonra bile adamın ağzından 'hacı ben salladım onu' lafını duysan bile o laf kalır. eskiden beri de uğraşmam bu tarz şeylerle. milletin ağzı torba değil büzesin yapacak bir şey yok milletçe hastasıyız dedikodunun.

lakin konsept olarak artık akıllanması gereken insanların bamya çüklerine (tahmin ediyorum ki) bakmadan böyle şeyler sıkması çok acınası geliyor. pek çözemiyorum da nedeni. sadece bana değil bu tarz ağız ishali olmuş orospulara da tövbe tutmuyor anlaşılan ki lisede ne sikimsonik bir yaratıksa hala aynıymış.

ama yine de aşağıdaki yazılardan birinde dile getirdiğim ve muhtemelen yine dile getireceğim şey şudur: diline vuranın beline, beline vuranın diline vurmazmış bacım. bu böyleymiş. böyle de kalacakmış yüzyıl sonra belki bir kızceğiz de atalarım söylemişti inanmamıştım diye bu lafımı bir yerlere yazar.

aldatmak ya da aldatılmak: bildiğin gibi değil.



amy abla you know i'm no good parçasını icra ederken bende şu düşüncelere gark oluyorum: dürüst olmak ya da olmamak, bile bile ladesin önlenemez heyecanı.

şu sıralar takıldığım ex sevgili - ki bu da başka bir başlıkta ayrıca incelenecek- vakti zamanında benimde yaşamış olduğum gibi her sevgilisini neredeyse zilyon kez aldatmış olmanın dayanılmaz hafifliğini yaşamakta. ortaya dökmekte de hiçbir sakınca görmemekte.

zamanında bende aynı boku yedim biliyorum. kimse bir ilişkiye ben bu herifi/kadını garanti boynuzlarım diye başlamaz tabii, hasbel kader aldatmak/aldatılmak boktan bir durum. ikisini de o kadar çok yaşadım ki... yazıya başlarken düşündüğüm konu bu değildi ama konu kendini seçti. aldatmak/aldatılmak üzerine zırvalayalım biz de biraz.

şunu hiç anlayamam mesela ne erkeklerde, ne de kadınlarda, aldatılmaktan ölesiye korkmak. köprüleri atmak, kapı önüne koymak, eline geçirdiğin ilk vazoyu herifin kafasında kırmak, kadına o hırsla bir tokat atmak, sinsice planlar kurup kör kuyulara düşürme girişimlerinde bulunmak... bana nedense çok gereksiz geliyor. sinirlenilen şeyin ne olduğunu da pek anlayamıyorum.

lisedeyken aldatılmalarımın nedeni -kürkçü dükkanına dönerken söylenen bahaneler- bakire olmamdı. o dönem ki erkek arkadaşlar kendilerince beni 'sikemeyeceğinden' bahsediyordu. bu zaten başlı başına problem, 'insan sevdiğini siker mi?!' sevişmek değil, seks değil, illa ki bir tu kaka durum.

yıllardır diyorum, seks pis değil, kaka hiç değil. dünyanın en zevkli şeyi, aşık olunan adamla ayrı zevk, sadece teninin istediği bir adamla da muhteşem bir zevk. hiçbir zaman 'namuslu' görünme derdinde olmadım, iyi aile kızını oynayıp binlerce dolap çeviren kızlara da bir o kadar uyuz oldum. neyse. konu dağıldı yine.

ne diyorduk lise yıllarında aldatılmak buydu. ben bakireydim, kimse de ben sana bu kötülüğü (!) yapmak istemiyorum, sen benim için özelsin, ama erkeğim ihtiyaçlarım var durumuydu. e tabii serde saflıkta var, ilk heyecanlar falan. yiyorsun da bunları, yediriyorlar.

büyük konuşurdum, aldatacağıma ayrılırım. bunu yapanlara büyük saygım var helal olsun da ben onlardan değilim maalesef.

zaman geçtikçe e tabii bir de kendimizi şehvetli kollarda, pozisyondan pozisyona koşarken bulunca işin içine ego denen nane girdi.

her hayata giren erkekten bir şeyler öğrenildi, doğal yetenekler itinayla ortaya çıkartıldı. aldatılmak, lisedeki gibi gözü yaşlı bırakan bir şey değil, sinirden gözün kararmasına yol açan bir kılığa büründü.

- e hani muhteşemdim yatakta mahmut, bu ne şimdi? o sürtükle işine ne?!


aldatmakta bunun gibi bir şey, hele bende ve çevremdeki bir kaç iyi çıtır kızda gördüğüm sorun mu var, kavga edelim, konuşalım, çözelim üzerinde yürüyor işler. e sen yürütüyorsun da karşı taraf napıyor acaba. karşıdan bir çaba görmeyince bir haller başlıyor. sevdicek seni beğeniyor belki, aşkına, sadakatine bıdı bıdısana inanıyorsun belki, bütün bunların yanında da çarşafları yakan döneminiz geçmiş olsa bile hala başarılı bir seks hayatı da var. yetmiyor yetmiyor.

klasiktir. kadınların aldatması daha azdır ama daha tehlikelidir. kadınlara yüklenmiş böyle duygusal bir misyon var. içten içe kadınların dünyaya yaydığı bir tez olduğunu düşünüyorum bunun.

- mahmut boynuzu yedin ama sor bi neden yedin?! sen bunu yapmaya ittin beni. (hıçkırıklar)

kadınlar da sadece seksin peşinden gidebilir, onlar da hayatlarındaki adama değer verdiği halde kurtlanıp başkalarıyla beraber olabilir, onlarda dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak istemeyebilir. olabilir bunlar.

şöyle bir bakınca hep bir bahane uyduruyordum aldattım ama neden?! canım istedi. aldatmak güzeldir demiyorum, kaka o. ama başkasıyla flört ettiğimde, yattığımda ya da kahve içtiğimde vicdan azabı çekmiyorum en azından şuana kadar çekmedim. hayatımda olan adamların da hiçbiri farketmedi aldatıldıklarını. kesin çıkar birileri sende aldatıldın belki bilmiyorsun, hoş mu bu yaptığın der.
bende derim ki ona; haklısın, yaptığımı meşrulaştırmıyorum. ama yaptım, yine olsun yine yaparım. istedim yaptım, hesabını kime ve niye vericem.

ha şu da var tabii yakalanmış olsaydım aynı şekilde mangalda kül bırakır mıydım bilemem. ama yakalanmamanın verdiği haz, sadece anlık bir kaçamak kötü de hissettirmiyor insana. bilinmeyen şey, karşı tarafı üzmüyor da.. hayatımız mutlu mesut devam ediyor ve bir noktada başka sebeplerden ilşikiler noktalanıyor.
içten içe aldatmayacağım bir adam arıyorum, benim bu damarımı uyandırmayacak birini. hala gelmedi, bekliyorum.

bir de her sevgili adayının sorduğu meşhur cümledir. 'hiç aldattın mı?', namuslu pozuna bürünmediğimi söylemiştim. evet diyorum aldattım tadını biliyorum. neden hiç aldatıldın mı diye sormuyorsun. egomun aldığı yara seni ilgilendirmiyor çünkü, senin egona ne zararlar verebileceğim ilgilendiriyor seni. e öyle başa böyle tarak bebeğim. ben senin geçmişini kurcalamıyorum bırak geçmişte kalsın, sen benimkini niye deşiyorsun!?

ex sevgili mi? onunla da bir ipte iki cambaz sekiyoruz şimdilik. flörtün dibine vuruyoruz. yıllar önce lisede yaşanmamış yatak maceramızın nasıl sonuçlanacağına dair bir iki tahmin yürütmeye çalışıyorum.

Bir Utanç Seksi : Dersaneci

sahip olduğum ilk uzun ilişkim bitti. terkedilmek ne güzel şey anlatamam. sorumluluk yok, karar verilmiş seçim şansın yok, isteğe göre ağlarsın, sızlarsın, içersin, küfredersin, yedekte duran ya da yeni tanışılmış insanlarla saf sekse yoğunlaşırsın - sadece zevk, duygusallık yok, bağlanma yok, söz yok, aradı aramadı derdi yok -, ayrılığı kabullenmek zorunda kalan taraf olarak pişman olma riski yok.

terkedilmek güzel şey ve kimse kıymetini bilmiyor. bu uzun ilişki de terkeden bendim maalesef. pişman olur muyum, alışkanlıklar, karşı tarafın üzgün görünümü, umutlu hali sonrasında gelen önüne gelen her kızı her köşede becerme durumu, bunun göze itinayla sokulması. abi bir kere adamın her hareketini biliyorsun. gözüne sokuldu mu kız da artık herhangi biri olmuyor, yüzü olan legal bir şekilde dolanan herifin altına aldığı bir sürtük oluyor. korkunç. diyeceksin ki ' be kadın sen ayrılmışsın ne tantana ediyorsun.' öyle değil işler. bilebilirsin her köşe başında bir kızı becerdiğini ama gözünün önünde olunca kıskançlıkla karışık aptal duygulara gark oluyorsun. yediremiyorsun. -belirtmiştim ilk uzun ilişki, yaşanmışlık çok tabii- neyse.

konu bu da değil. terket ya da terkedil farketmeksizin biraz da orospu bir ruha sahipsen - hadi şuna flörtöz diyelim gönlünüz olsun - bir süre yalnız kalmak iyi geliyor. işten arta kalan her anda bir köşe başı flörtü bir hani nerde benim tekilam beyler durumu. sanırsın dünya sana hizmet ediyor. arayış yoktur ama kucağına düşerler bir şekilde.

işte o kucağa düşüş günlerinin haricinde bir de alakasız bir arkadaş grubuyla içersin edersin. aklından flört bile geçmez bırak doyasıya seksi.

o günlerden bir gün 'dersaneci'yle tanıştım. daha doğrusu var olan bir tanışıklık var, denk geliniyor arada ama samimiyet yok. hasbel kader aynı ortamda pişti olduk. ooo ev var, muhabbet var neden tekila yok?! neden olmasın dolduralım boş shot bardaklarını.

2 hatun 2 erkek, dersaneciyle karşı gruptayız diğer ikiliye oynuyoruz. hadi artık açık edin canım hislerinizi diye. salak sulak bir seks muhabbeti geçiyor. seks muhabbeti dediysem aldanma okuyucu, bildiğin 'ben hiç..' oynuyoruz. fena da değildir hani sabıkam ,alıyoruz sazı elimize dersaneciyle. içkinin kızlar üstündeki etkisi yadsınamaz. hele de iyi içenin üstünde. libido ufaktan tırmanır. seni bilemem ama ben saatlerce oral sex yaparım sanırım yeterli miktarda votka sağlanırsa.

ilerleyen saatlerde tekila su niyetine içilmiş, üstüne oynadığımız çift farklı köşelerde sızmış ve bir şekilde dersaneciyle yalnız kalmıştık. maalesef o seks hiç saf seks olmadı. evet tanım itibariyle beklentisiz, aramasız falan belki ama. o kadar alakasız bir adam ki. yok yani milyon yıl geçse aklıma gelmez.

velhasıl şunu farkettim ki;
- uzun süre tekila içemeyeceğim,
- dersaneci uçup kaçtığı gibi yatakta iyi değilmiş,
- üstteki madde beni yıllar önce öğrendiğim başka bir noktaya getiriyor ki ''diline vuranın beline vurmaz, beline vuranın diline vurmaz'',
- düşebileceğim son nokta buymuş, hunharca içki içip libidoma dış kaynaklı bir tavana vurdurma yapacaksam, sevişeceğim herifi de el altında tutmam gerekiyormuş,
- kıskançlık öyle bela bir duygu ki, egoya vurulan öyle bir kazma ki kel bir dersaneciyle yatmak egoya bir de hançer saplamakmış,
- seviştiğim hiçbir adamdan, hiçbir sevişmeden utanmamıştım, şu zamana kadar.

- uzun süre tekila içmeyeceğimden bahsetmiştim değil mi?!

'melankoli' - bir ldr masalı

bir varmış bir yokmuş, doğru zamanda yanlış yerde tanışıp kendilerini aşık olduk sanan bir çift varmış. aralarına mesafeler girmiş, yok biz mutluyuz buna bir isim koymaya gerek yok demişler, konuşmuşlar, görüşmüşler ama ülke ayrılığı bu söz dinler mi, gitgide mesafe açılmış.

artık dile getirilmesede bir durum varmış, kmlerden öte bir mesafe varmış. 'melankoli'k beyaz atlı prens kızımızı gece yarısı uykusundan uyandırmış ve kulağına fısıldamış: ben daha fazla dayanamicam.

masal bu ya kızda anlamamış, uyku sersemliği de var tabii sanmış ki beyaz atlı prens yaşadığı krallıktan sıkılmış.
dostça konuşmuşlar, olmayan ilişkiyi sonlandırmışlar.

güzel masal değil mi? dostça ayrılıklar falan.. yok değil üzgünüm. zira midem bulanıyor. ihale yine üstüme kaldı yine üstüme kaldı. hiç ayrıldık demek zorunda kalmicaksın de, bütün şartlara rağmen ilan-ı aşklar et, sonra da gecenin bir vakti ben dayanamicam de. 'melankoli' görüşememekten sıkılmış ve tabii kızımızı üzmek istemediği için kaç haftadır depresyon çukurlarında sürünüyormuş.

hayır anlamadığım şu; bir ilişki, bir söz olur ortada kırılıp dökülürsün o da yok, ben karalar bağladım dayanamadım, tutamadım daha fazla içimde demeye, bu kadar gereksiz bir acındırmaya ne gerek var?! hele ki telefonda söylemek istemedim, e iş yerinde moralini bozmak istemedim diye bıdı bıdı yapıp gecenin bir vakti uykumdan beni uyandırmaya ne gerek var? bence de yok.

sonra özgürüm galiba diye dolanmaya hiç gerek yok. kim sana pranga taktı arkadaş ben de bunu anlamıyorum.

this is the time of the revolution.

18.5.10 yazar D.M 0 bence..
infected mushrooms'un başka bir mesai günümde kulağıma fısıldadığı nağme olan converting vegetarians ile açılışı yapmış bulunuyorum. bir iki blog girişimine tam adapte olamadığımdan bunu sonuncusu olarak görüyor ve umuyorum. yoksa zaten bu blog aleminde tutunamam deyip başımı alıp kaş'a yerleşip domates falan ekeceğim. evet. o halde başlıyoruz efem.

ilişkiydi kadındı erkekti hepimizin bildiği ıvır zıvırlar üzerine potpuri oluştaracağım. iyi seyirler.

paylaştıkça güzelleşiyorum

Bookmark and Share